Dünyanın en büyük ülkelerine karşı alınan askeri başarının sonucu siyasi bağımsızlığın ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkün olduğunun bilincinde olan Genç Türkiye Cumhuriyeti, bu konuda çalışmalarına henüz resmî olarak kurulmadan başladı.
İzmir’in kurtuluşundan 5 ay sonra henüz Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından 4 ay, hatta Cumhuriyet’in resmî olarak ilanından 8 ay önce İzmir’de düzenlenen İktisat Kongresi, milli ekonominin de kurulmasının başlangıcı oldu. Kongre’de alınan kararlar, Cumhuriyet’in geleceği için belirleyici olmuş, kongrenin etkisi 100 yıl boyunca sürdü ve halen de sürüyor.
Kongre’de alınan kararların sonucu, yurt içinde geliştirilen ham maddeler ile sanayi dalları kurulması, sanayileşmenin teşvik edilmesi, millî bankaların kurulması, demir yolları inşasına öncelik verilmesi ve devletin sanayileşmede öncü rol üstlenmesi sağlandı.
1924 yılında fişek fabrikasının kurulmasıyla başlayan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün sağlığı boyunca temelleri atılan sanayi hamlesiyle birlikte toplam üretim %80 arttı. Kömürde %100, kromda %600, diğer madenlerde %200 artış yaşandı. Demir üretimi 0’dan, 180 bin tona çıktı ve şeker üretimi 200 kat arttı. Atatürk’ün dehası ve ileri görüşlülüğüyle kurulan kömür, çimento, şeker, uçak, ipek ve deri fabrikaları sayesinde Kurtuluş Savaşı’ndan henüz çıkmış Türkiye kalkındı.
1924 yılında Türkiye İş Bankası'nın kuruluşu, özel girişimciliği desteklemenin kritik bir adımı olarak tarihte yerini aldı. Aynı dönemde kabul edilen Türk Medenî Kanunu, özel mülkiyet haklarını güvence altına alarak ekonomik istikrarın temelini attı. Ayrıca, büyük şehirlerde ticaret borsalarının kurulması ve Sanayi Teşvik Kanunu'nun çıkarılması, yerli sermayenin teşvik edilerek ekonominin canlandırılmasını hedefliyordu. 1927'de Türkiye'nin ilk kâğıt parasının dolaşıma girmesi, ekonomik istikrarın ve ticaretin artışının bir yansıması olarak kabul edildi.
1930 yılında düzenlenen Sanayi Kongresi'nde kalkınmanın gereğinin sanayileşme olduğu, sanayileşmenin bir zorunluluk olduğu ve bu yolla iktisadi bağımsızlığın sağlanabileceği görüşü benimsendi. Türkiye'de planlama çalışmaları 1930'lu yıllarda devletçilik ilkesi kapsamında uygulamaya geçti. Makro ekonomik bir plan niteliği taşıyan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı çalışmalarına 1932'de başlandı.
Sanayi sektörünün gelişmesini sağlayarak Türkiye'nin "kendine yeter" bir ekonomi hâline gelmesi hedeflenen plan dahilinde, dokuma (mensucat), madencilik (demir-çelik, bakır ve kükürt), kâğıt-karton (selüloz), kimya-seramik (cam, çimento) olmak üzere beş temel alanda 23 fabrika kurulması hedeflendi. Planı uygulama görevi 1933'te kurulan Sümerbank'a verildi. Ayrıca Türkiye İş Bankası da Şişecam ve Sömikok gibi yatırımların bir kısmını üstlendi. Uygulamada olduğu 1934-38 yılları arasında planın başarılı olduğu görüşü hakimdir.
Birinci Beş Yıllık Kalkın Planı'nda sağlanan başarıya istinaden daha kapsamlı olması amaçlanan İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarına 1936'da başlandı. Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı uygulanmakta iken 20-24 Ocak 1936 tarihleri arasında İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlıklarının yapılması amacıyla İktisat Vekili Celâl Bayar’ın başkanlığında bir Sanayi Kongresi toplandı. Tasarlanan planın ilk etapta beş yıl olması düşünülse de II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla süreç dört yıla indirildi, daha sonrasındaysa savaş koşullarının ağırlaşmasıyla tamamen kaldırıldı.
Cumhuriyetin ilk 10 yılında madencilik alanında büyük bir atılım gerçekleşirken, ülke genelinde açılan şeker fabrikaları, tekstil, dokuma ve askeri mühimmat üretim merkezleri sayısı rekor hızda arttı. Bu dönemde Gölcük Tersanesi de hizmete girdi. Modern olanakların da devreye alınmasıyla tarım üretimi arttı.
Cumhuriyet kurulduktan sonra en önemli kalkınma hamlelerinin bir diğeri de demir yollarını onarmak ve uzunluklarını artırmak olarak belirlendi. Demir yollarının ilk dönemi, 1923-1927 yılları arasını kapsamaktaydı ve sınırlı yerel kaynaklarla demir yolu yapımının yanı sıra bakım ve onarımlar da gerçekleştirildi. 1927-1938 arası ikinci dönemde ise imtiyazlı şirketlere ait hatların büyük bir kısmı millîleştirildi. Demir yolu millileştirme çabaları, yeni demir yolu hatlarının inşasıyla paralel olarak yürütüldü. Cumhuriyetin kuruluşunda 4.112 kilometre olan toplam demir yolu uzunluğu, yeni hatların inşası ile 1926'da 4.459 kilometreye yükseldi. Bu rakam, 1930'da 5.639 kilometreyi, 1935'te ise 6.639 kilometreyi geçti.